Öğretim ve Meslek Hayatım
İlkokul 3. sınıfa kadar eğitmen olan babam okuttu beni. Sonra, 4’cü sınıfı Gaziler köyünde okudum. Öğretmenim Mehmet Köse’nin Gaziler’den Aşağı Esenler köyüne nakliyle 5’ci sınıfı orada tamamladım. Değerli, çalışkan, karizmatik, Atatürkçü bir öğretmendi. Öğretmenim Dedemli köyünden olup, o da bizden biriydi. İlkokuldan sonra ne yapacağım belli değildi. Öğretmen okulları sınavına götüren olmadı. Farklı dersleri vermeyi göze alarak, öğretmen olma sevdamızdan vazgeçmeyerek ortaokula başladım. Sonra Konya Erkek Lisesi…. Üniversite sınavları, derken pek çok yeri 1. listede kazandım. Tercih yapmakta zorlandık. Hangi Tıp Fakültesi? Ankara yakın, İstanbul’da ise babamın tanıdıkları var. Mühendislik mi? Jeofizik mi? Orman Mühendisliği mi? vs.
Toroslarda avlanma sevdası ve haberleşme eksikliğinden dolayı çoğu okulun kaydını kaçırmışım bile. Ancak son gün İstanbul Tıp Fakültesine kaydımı yaptırabildim. 6 yılda Cerrahpaşa Tıp Fakültesini bitirdim. Devletten kredi aldım. Aileme fazla yük olmadım. Öğrenciliğim boyunca bizim gibiler için bir nimet olan Konya Öğrenci Yurdunda kaldım. Uzmanlık için koşullar elvermediğinden asker oldum. Askerlik bitiminde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Cerrahi Kliniğinde bir asistan kadrosu açıldı. Sınava girdim, en yüksek puanı alarak genel cerrahi ihtisasına başladım. İhtisasın son yılında Almanya Heidelberg Üniversitesinde 6 aylık bir kadro buldum. Geçici görevle orada 6 ay çalıştım. Dönüşte sınava girdim ve genel cerrahi uzmanı oldum. Ama hiçbir hocanın, hiçbir gurubun beğenisini kazanamadım her nedense. Hiç kimse Üniversitede çalışayım diye bana destek vermedi. Oysa üniversitede kalarak Heidelberg Üniversitesi çocuk cerrahisinde uzmanlık eğitimi almak üzere oranın başkanıyla anlaşmıştım. Yani sizin anlayacağınız elin Almanına kendimi beğendirmiştim ama bizimkiler beni istemiyordu. Öyle ki bir anda üniversiteden ayrılmakla yüz yüze kalmıştım. Tam o sırada, yanında çalışılması zor olan plastik cerrahi hocası, benim, yanında çalışmam için teklifte bulunuyor. Ben hiç aklımdan geçmeyen, düşünmediğim, hatta istemediğim bir yerden gelen bu öneriyi reddetmedim. Kısa bir değerlendirmeden sonra kabul ettim ve orada çalışmaya başladım. O günler çok zor geldi bana, Hoca herkesin ak dediğine kara, kara dediğine ak diyordu. Zaten herkesin kara dediği beni, bu ters anlayışından dolayı yanına almak istemişti. Kaldı ki hocanın beklediği gibi çıkmadım. Çok geçmedi hocayla aramız bozuldu. Elbette dalkavukluk etmedim, dürüstlüğümü bozmadım, çizgimi değiştirmedim. Zamanla aramızda bir denge oluştu. O bana, ben ona alıştık. Hocanın emekliliğinden sonra aramız çok daha iyi oldu, hastalığı sırasında ona elimden geleni yapmaya çalıştım.
Plastik cerrahi ihtisası sırasında Avusturya Kültür Araştırma Bakanlığından 1,5 yıllık bir burs kazandım. İnnsbruck Üniversitesinde plastik cerrahide bu süreyi geçirdim. Avusturya’yı 2. vatanım gibi sevdim. Orada yararlı, iyi bir çalışma ortamı buldum. Dönüşümde, önce plastik cerrahi uzmanı oldum, sonra her akademisyenin hayatının en büyük sınavı olan doçentlik sınavını verdim ve üniversite doçenti oldum. Annem de, babam da doçent olduğumu gördüler ve bunu yaşadılar. Oysaki babam profesör olmamı görmeden 72 yaşında vefat etti. Köyüme hem doktor, hem doçent hem de profesör olarak kaç kez gittiğimi hatırlamıyorum. Her seferinde hayallerimin gerçekleşmesinin en büyük keyfini orada yaşadım. Profesörlüğümde 1 dönem Anabilim Dalı Başkanlığı yaptım. Tedavi ettiğim hastaların maddi katkılarıyla kliniğimize 25 yataklı, o gün için hastanenin en güzel servisini kazandırdım.