ATATÜRK' ün Amaçladığı Çağdaş Uygarlık Nerede?
Her iki ülkede de çalışmış bir insan olarak Almanya, Avusturya batı medeniyetini, batı insanını, yaşam felsefesini, kafa yapısını v.s. görmek ve anlamak için iki güzel örnek ülkedir. Köklü sistemleri, adaleti, çalışma ahlakı, değer ölçüleri v.s. beni çok etkilemiştir. Bu ülkelerde rahat etmek istiyorsanız, çalışmak ve dürüst olmak zorundasınız, aksi takdirde sistemi ve kişileri hep karşınızda bulursunuz. Orada bulunduğum süre içinde etkilendiğim, bizde neden böyle olmuyor diye “iç çektiğim” olaylardan bahsetmek isterdim. Ama Tanrı “onları değil bunu yaz, iki ülke farkı bu olayda daha iyi görünüyor” dercesine taze bir olayı, “Deniz Feneri” olayını bize yaşattı.
Deniz Feneri isimli dernek bilindiği gibi ülkemizin, Müslüman aleminin yaşlı, yoksul, kimsesiz, hasta, insanlarına yardım amacıyla, insanlarımızın dini duygularını istismar ederek uzun süredir Ülkemizde ve Almanya’da para topluyor. Alman yetkililer yardım amaçlı toplanan bu paraların çalınıp çarpıldığını görmüş ve herkesin gözü önünde bu “insancıklar” yargılanıyor. Zanlılar gerçekleri çarpıtamıyor nedense, yalan söyleyemiyor, hatta suçlarını bir bir kabul etmek zorunda kalıyor. Alman Mahkemesi en kısa sürede en ağır cezayı kesiyor. Kendi adaletine, hakimlerine sonsuz güveni olan Almanların söyleyecekleri bir şey yok. Ayrıca Almanların ahlak anlayışı, sorumluluğu, aldığı terbiyede mahkeme kararlarını eleştirmeye izin vermez. Ama hayrettir ülkemizde her olayı, her mahkeme kararını kendine göre yorumlayan, yanlış bulan, eleştiren siyasetçilerimizden, yandaşlarından, bu kadar ağır bir karara rağmen ses çıkmıyor. “Alman Mahkemesi doğru yaptı”da diyemiyor, “yanlış yaptı” da diyemiyor. Bir yanda “yandaş” dava arkadaşları, diğer yanda Alman adaleti. Sıkıysa eleştir, “yanlış yaptı!” de. Yolsuzluklarla, hortumcularla, amansız mücadele ettiğini söyleyen yetim hakkını kimseye yedirmem diyenlerin, Alman Mahkemelerinin “asıl suçlular Türkiye’de” demesi karşısında ne yapacaklarını, nasıl bir manevra içine gireceklerini hep birlikte göreceğiz. Dava arkadaşlarına karşı yoksulun, kimsesizin, “tüyü bitmemiş” yetimin yanında yer alabilecekler mi?
Biz ne yapacağız? Kime güveneceğiz? Bizi kim kurtaracak, hırsızımızı, uğursuzumuzu kim cezalandıracak? Yoksa “yine küffara kaldı işimiz” diyerek hep bekleyecek miyiz?
Avusturya’dan döndüğümde, bir yemekte Avrupa anılarını anlatırken demiştim ki “bizde insanların cenneti görmesi için önce ölmesi gerekir. Oysa Avusturya’ya gidip orada bir cennetin var olduğunu ölmeden de pek ala görmek mümkün”. Cennet kadar güzel ülkemizde, bize kimlerin cehennem azabı çektirdiğini ne zaman görüp anlayacağız ve en önemlisi, onlara ders olacak cezayı biz ne zaman keseceğiz.? Benim dürüst kalmış vatandaşlarım, biraz olsun uyanın artık!!!!!