Kapat

Yara Bakım Derneğinin "Kronik Yarası"

Yaklaşık 30 yıldır giderek artan yoğunlukta yarayla uğraşan bir plastik cerrahım. Doğal olarak yarayla ilgili gelişmelere ilgi duyuyor, her türlü etkinliğe katılmaya çalışıyorum. Ayrıca görevimin sadece yara tedavisi yapmaktan ibaret olmadığını öğrendim; öncülük ettiğime inandığım yara konusundaki ilgisizliğe, bilgisizliğe, yapılan yanlışlıklara karşı durmayı, doğru bildiklerimi anlatmayı ve yaranın hakkını korumayı da hep ilke edindim. Bu çerçevede Yara Bakım Derneği yöneticilerinin tutum ve davranışlarından söz edeceğim.
    Yara Bakım Derneği’nin kuruluşu (1980’li yıllar) oldukça eski olduğu halde, yara bakım ürünlerinin piyasaya çıkmasıyla ortaya çıkan ve firmaların desteğiyle son birkaç yılda kongre ve seminerler yapan bir dernektir. Bu yıl İstanbul’da 29 Kasım 1 Aralık tarihleri arasında derneğin 2. kongresi yapıldı. Bu kongrenin başkanı olan Prof. Dr. Selçuk Baktıroğlu ile tesadüfen bir özel hastanede karşılaştığımda, Kasım 2007 Kongresinden bahsetti. Bana bir konu vermek istediğini söyledi “Olur, bakarız… Programınızı bir görelim.” dedim. Aradan uzunca bir süre geçtiği halde ses, seda çıkmadı.
    Bir pazartesi akşamı Dr. Baktıroğlu beni arayarak cuma sabahı DAS gurubunda 1 saat sürecek bir programım olduğunu, Yara Debridmanı ve İzlemi konusunun bana verildiğini söyledi. Böylece kongre başlamasına 2 gün kala konuyu, konuşma süremi ve DAS türü bir programım olduğunu ilk kez öğrenmiş oldum. Cuma sabahı saat 8:00 de programımı gerçekleştirmek üzere geldiğimde, genelde çok az dinleyicinin orada olduğunu, 8 DAS’ın aynı anda farklı salonlarda yapıldığını, ama benim programımın olduğu salonda aynı anda bir başka DAS konuşmacısının yer aldığı,  8-10 kişinin bu konuşmacının etrafını çevrelediğini gördüm. Aynı salonu kullanmaya mecbur bırakıldığım diğer konuşmacı bir süre sonra dizüstü bilgisayardan, etrafını çeviren dinleyicilere “Bandaj tekniklerini” anlatmaya başladı. Ortalıkta Dr. Baktıroğlu’ ndan başka bir yönetici yoktu. Dr. Baktıroğlu’ nun “süreyi paylaşırsınız” gibi çözüm önerileri gerçekçi değildi; olayın hafifliğini, komikliğini gizleyemedi. Nitekim ben saat 9:00’da hiçbir şey anlatamadan salonu terk ederken, bandaj tekniklerini anlatan kişi etrafındaki 10-15 kişiye hala bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.
    Keza 2006 yılında Antalya’da yapılan kongrede, bana kongrenin 2. günü bir panelde 20 dakikalık bir sunum verilmişti. O gün sabah 8:30’da Finngotrup kendi konusunu anlatacak; bunu takiben biz saat 9:00’da paneli başlatacaktık. Fakat erken saatte (8:30) salonda kimse yok.. Kürsüde Finngotrup bekliyor; 15 dakika geçtiği halde başlayamıyordu. Bu sırada Doç. Dr. Bülent Erdoğan bana doğru gelerek: “Abi sen paneli başlat, bu zat sizden sonra konuşsun.”dedi.
    Yani, Sayın Başkan bir yabancıya ayıp oluyor diye düşünmüş olacak, benim boş salonda konuşmayı başlatmamı istiyordu. “Benim konuşmalarım, onun anlatacaklarından daha az önemli değil.” diyerek değişiklik önerisini kabul etmedim. Nasıl olsa kendisi- bilmem kaçıncı defa – en uygun gün ve saatte, kendinden en ufak bilgi ve deneyim katmaksızın, tamamı tanıtım  broşürlerinde bulabileceğimiz ‘yara bakım ürünleri derlemesini’, hem de yeni açtığı yara bakım merkezinin logosuyla süsleyerek anlatmıştı. Reklamın iyisi kötüsü olmaz derler. “Hayırlı kazançlar!” demekten başka ne denir. Ama, yara gibi ciddi konuların böyle hafiflikleri kaldırmayacağını, ayrıca böyle “bilgilendirmelerin” kişiyi küçük düşürmekten başka bir işe de yaramayacağını birisinin kendisine söylemesi gerekirdi.
Yara Bakım Derneği’nin önemli isimlerinden biri de Sayın Prof. Dr. Ali Barutçu. Ali’yi eleştirmemek, Ali hakkında olumsuz düşünmemek için zaman zaman kendimi zorladım. Bir rahatsızlığının olması hepimizi daha dikkatli olmaya sevk ediyordu. Onu “görev gazimiz” olarak görüyor, bundan böyle iyi bir idareci, yapıcı, birleştirici ve tarafsız davranışların sembolleştiği bir isim olur diye düşünüyordum. Ama o, hala aklından ne geçtiğini anlamakta güçlük çektiğim bir kişilik. İçinde ben varsam iyi, ben yoksam her şey kötü diyen, kendisinin bulunmadığı  etkinliğe karşı yerli yersiz çıkışlar yapan ve yapıcı olmayan muhalefete soyunan bir insan. Dr. Barutçu’yla ilgili yazdıklarımı aramızda geçen bir olayı anlatarak bitireceğim.
    Yaklaşık 2 yıl önceydi. Coloplast firması benim Antalya’da bir yara sempozyumu düzenlememi istedi. Konuların ve katılımcıların (yaklaşık 100 kişi) seçimini bana bıraktı. Yarayla ilgilendiğini bildiğim herkese bizzat telefon ettim. Kısa zamanda kimlerin geleceği, kimlerin gelmeyeceği belli oldu. Dr. Ali Barutçu’ya gelince… “Emrin olur abi.” gibi laflar etse de bir türlü karar veremiyordu. 8- 10 cep telefonu konuşmasından sonra, evet, gelebileceğim diyebildi. Anlatacağı konuyu ve yöneteceği paneli beraberce belirledik. Program netleşti, basıldı.

    Sempozyuma 24 saat kala Dr. Barutçu katılmak istemediğini  telefonla bir Coloplast elemanına bildirmiş. Ayrıca kendisinin ön planda olmadığı bu sempozyumu sabote etmek için çok çaba sarf ettiğini de biliyorum. Söylenecek çok şey var ama yorum yapmamayı tercih ediyorum.
    Adı ne olursa olsun herhangi bir derneğin başkanı olmak , derneğin yaptığı bir kongreye başkanlık etmek önemli ve onurlu olduğu kadar özveri ve sorumluluk isteyen görevlerdir Son kongrenin başkanlığını Dr. Baktıroğlu yürüttü. İstanbul’da o saatte kimsenin gelemeyeceğini bile bile beni hem programa almış görünen, aynı anda, aynı sürede , aynı salonda benim dışımda bir başka konuşmacıya da yer veren Dr. Baktıroğlu’na ne demeli bilmiyorum.. Yaptığı ince ve zor bir sanat olsa gerek. Bu kadar yıl ilgisizliğe terk edilmiş,  itilmiş , kakılmış  bir konuya sahip çıkmış , emek  ve gönül vermiş bir insanın konuşmasının kimsenin gelemeyeceği bir saate konulmasının makul bir açıklaması olabilir mi? Oysa yarada her şey göz önünde, başarı ve başarısızlık , siz isteseniz de istemeseniz de gizlenemez. Bakınız Sizin kongre yaptığınız günlerde tedavisini sürdürdüğüm çok özel 3 hasta vardı. Biri Ankarada bir üniversite kliniğinden , diğeri bilimsel kurul üyeniz bir meslektaşımızın, üçüncüsü de sizin hastanız idi. Bana göre yaraların iyileşmeme nedenleri açık seçik ortada idi. Bu ve benzer olguların kongrede tartışılmasının çok yararlı olacağına inandığım halde henüz bu aşamaya ve olgunluğa gelinemediğini bildiğim için  bu hastalardan hiç söz etmeyecektim. Aynı günlerde Edremit’ten İzmir’e her gün HBO tedavisi için gönderilen hastadan, HBO istismarlarından da bahsetmeyecektim.
    Yara hala ortada kalmış, eksik ve yanlış tedavilerin yaygın olduğu, çok sorunlu bir konudur. Kendisini seven, doğru anlayan, engin bilgi ve deneyim sahibi, sorumluluk bilinci taşıyan, ilkeli gerçek yara bilimcileri sabırla beklemektedir. Yarayı anlayamayan, yara tedavisinde gelinen seviyenin çok gerisinde kalmış, “körler sağırlar birbirini ağırlar” türü anlayıştan kendini soyutlayamayanlara arz olunur.

İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı
Prof. Dr. Muzaffer ALTINDAŞ

Prof. Dr. Muzaffer ALTINDAŞ | Resmi Web Sitesi