Kapat

Yara ve Sorunları-2

Yaklaşık 2 ay önce yara ve enfeksiyonu olan birkaç olgunun, ortak haberleşme platformunda tartışmaya açılması üzerine ben de konuyla ilgili bazı görüşlerimi  yazmıştım.  Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nden Sayın Dr. Sarper Yılmaz’ın görüşlerime ve ifade biçimine (üslubuma) katılmadığını ifade eden cevap yazısı aynı günlerde ortak platformda yer almıştı.  Dr. Yılmaz’ın bu yazısıyla kendisinin yaraya bakış açısını ve benim yarayla ilgili görüşlerimi nasıl değerlendirildiğini görme fırsatı buldum.  Kendi doğrularını  yazdığı ve bana da  bir cevap hakkı yarattığı için  kendisine teşekkür ederim.  Kıbrıs kongresi, yaz izni, daha da önemlisi bu süreçte tedavisini sürdürdüğüm olguların sonuçlarını da kendisine sunabilme arzusu ve hazırlığı cevabımı geciktirdi.  Hazırladığım bu yazıyı (ekte Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nden tedavi için bana  gelen 1 olgu var) konuyla ilgilenen arkadaşlarla da paylaşmak amacıyla ortak platforma, Kıbrıs kongresinde “ ... Eksik ve hatalı tedaviler..” başlıklı sunuya eklediğim (10 yeni olgu) bir CD yi de Dr.Yılmaz’a gönderiyorum.
Anti bakteriyel ajanların bu günkülere göre çok daha koroziv olanlarının 20-30 yıl öncesine kadar açık yara tedavisinde, aseptik ameliyat yaralarının, toraks ve karın boşluğunun yıkanmasında vb. kullanıldığı dönemi iyi bilen  bir hekimim Açık yara tedavisinde geldiğimiz noktada özellikle plastik cerrahlar arasında artık konunun doğru anlaşıldığı. antiseptiklerin açık yara tedavisinde    kulanımının  giderek azalacağı ,tartışma dışı kalacağına inanıyordum.  Dr.Yılmaz yazısında bir taraftan  “Antiseptiklerin yarada fibroblastlara, lökositlere, epitel hüçrelerine, toksik etkisinin olduğunu, bunların rejenerasyonunu, migrasyonunu engellediğine dair pek çok yayın olduğu doğrudur”...diyor arkasından da Bannett’in aksini savunan (domuzlarda yapılmış) bir çalışmasını bana katılmadığı görüşlerine kaynak olarak gösteriyor.Sayın  dr.S.Yılmaz’a ben de bir literatür vereceğim, hem de benim uzun süredir yarayla ilgili yayınlarını izlediğim görüşlerini paylaştığım branşımızın bir yıldızı;C.Attinger’e ait. Hepimizin baş ucu kitabı olan “Grabb and Smith” (1997) 1064-1065 sayfalarında  yer almış bir alıntı: “...only place on a wound what one would place on eye. ...Dakin’s solution, hydrogen peroxide, and 10% iodin solution are all too toxic to the tissue and their  use is no longer justified (15).....”.(..sadece gözümüze koyduğumuz şeyleri yarada kullanıyoruz.. Dakin solüsyonu.oksijenli su,10% iodin sıvısı çok toksiktir,onların yarada kullanımı bundan böyle doğru değildir...). Aynı yazarın benim çok değer verdiğim çok sayıda  klinik çalışmaları var.Bu çalışmalarda da aynı görüşlerini tekrarlandığı görülmektedir.
Benim yine çok değer verdiğim iki ayrı kitaptan iki farklı görüşe de  burada yer vermek isterim:
1-İlkinde“...Yarayla ilgili çalışma yapan araştırmacıların laboratuarda elde ettikleri bulguları klinikte kullanamama gibi genel bir sorunları (sıkıntıları) vardır.  Bu yüzden bugün hala yara tedavisini gözleme dayalı bilgiler şekillendirmektedir...”denilmektedir.
2-İkincisinde“Diyabetik ayak yaralarının muayenesinde sizin tüm ihtiyacınız:
“bir çift duyarlı el, bir çift görebilen gözdür.” (21: “All that you need is a pair of sensible hands and eyes  (Sharad Pendsey“Diabetic Foot” 2004)) ifadesi yer almıştır.Her iki yazar, yara tedavisinde hayvan deneylerinin değil, kliniğin önemini ve doğruluğunu vurgulamışlardır.

Antiseptik kullanarak yaradaki mikroorganizmalarla mücadele fikri çok eskide kaldı.  Bugün tentürdiyot, potasyum permanganat, rivanol, mersol gibi bakteriler üzerine daha etkili olan (öldüren) antiseptikler, bizim canlı dokularımız üzerinde çok daha kötü etki yaptığı  anlaşıldığı için unutulup gitmişlerdir.  Bugün artık bakteri öldürme yerine, bakterilerin üremesini engelleyen, canlı dokulara canlanma ve üreme imkânı veren nemli emici  pansuman türleri ön plana çıktı.
Yaranın, diyabetik ayak yaralarının bu kadar sorunu varken, neden zaman zaman sadece yarada kullanılacak  solüsyonların  gündeme getirildiğini,neden mucize bir  solüsyon,merhem,makine beklentisinin bu alana hala egemen olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum.Benim gözlemlerime göre ,tedavideki başarısızlıkların asıl nedeni yarayı, dokuları, dokuların debridman özelliklerini, debridman sonrası lokal yara bakımı, yaraların cerrahiye hazırlığını ve belki de en önemlisi çoğu zaman bir parmağın nereden alınacağını bilmeyen hekimlerin bu hastaların tedavilerini yapmış olmalarıdır.Dr.S.Yılmaz’a  gönderdiğim olguların yarıdan fazlasının üniversite kliniklerinden geldiğini söylersem durumun ciddiyeti, yara tedavisiyle ilgili kargaşa daha iyi anlaşılır.
Yaranın süregelen başka sorunları da var; sözde yaracılar;doğru ile yanlış, başarıyla başarısızlık anlaşılmasın istiyorlar.  Yaradan rant elde etme yarışını sürdüren kalabalık guruplar var. Yara tedavisi baştan sona kadar bütün ayrıntıyı belgeleyebileceğimiz bir özelliğe, resimlenebilme özelliğine sahiptir.  Yapılanı, başarıyı en iyi aksettiren ve inandırıcı olanın da resimlendirme olduğuna inanırım. Ama hala spekülasyonların önü alınamıyor.Dikkatler başka yerlere kayınca  olayın esası görülmüyor ve tartışılmıyor.  Ben, sözde  yaracıların hedefi olduğumu bildiğim için dokümantasyon işine çok önem veriyorum. Yara konusunu hafife alanlara, yapılanları küçük görmeye ve göstermeye çalışanlara, bu tedavilerin herkes tarafından yapılabileceğini düşünenlere söyleyecek çok sözüm ve de kendilerine sunabileceğim çok belge  var elimde.
Dr.S.Yılmaz’ın beğenmediğini ifade ettiğini üslubuma gelince; açık,net ve kesin.Dolambaçlı değil.  Yara gibi somut, baştan sona izlenen,yaptıklarımın ortada  olduğu  bir konuda başka nasıl olabilirdi? Kendisine  iki ay içinde tedavi ettiğim10 hastanın resimlerini gönderiyorum. 10 tane de sunuda (Kıbrıs) olmak üzere toplam 20 hasta. Bu 20 hastanın yaş ortalaması 66, diyabetle ortalama yaşam süreleri 16 yıldır. CD’deki hastaların 3/4’ü,aylarca süren başarısız,eksik,hatalı tedavilerden sonra (13’ü üniversite kliniklerinde), tedavisi daha zorlaşmış durumda bana gelmişlerdir.
Kendisinin yara konusunda benim yaptıklarımla ilgili hala bir kuşkusu olursa,aynı sürede tedavi edilmiş 10 hastalık bir seri daha gönderebilecek durumdayım. Kendisi bu olguları da tek tek inceler,elbette farklı görüşlerini bildirebilir.Ama benim de kendisinden bir isteğim olacak; Sayın dr.Yılmaz’ın yara konusunda ileri sürdüğü hususları gösteren “kanıtlayan” olgularını görmek ve  incelemek.Bunun için kendisinden bu  olguların   seri resimlerini rica ediyorum.Ayrıca literatürünü verdiği “çalıştıkları antiseptiklerin hiçbirinin toksik etki göstermediğini bildiren” Bannet  LL ve arkadaşlarının domuzlardaki çalışmasının dışında herhangi bir klinik çalışmasına raslamadım.Şayet varsa ,bilgilendirmesinden memnun olacağım.
 Benim çeyrek yüzyılı aşan “Yaralı Hayat”ımda her hastanede sahiplenilmemiş ,ortada kalmış,çok sayıda  yaralı hastanın olduğunu ve bunların çoğunun duğru tedaviyle iyileşebileceğini öğrenmiş durumdayım.Bu olguların tedavisiyle  uğraşmak,kendimize ait geniş olgu serilerine dayalı klinik uygulamaları,ameliyatları,aldığımız sonuçlarını tartışmak varken, başkalarının yaptığı hayvan deneylerini esas alınmasının,referans olarak görmeye ve gösterilmeye çalışılmasının yara tedavisine bir yarar sağlayacağı kanısında değilim.
 Yarayı seven ve yarayla uğraşan herkese saygıyla arzederim..... 

Dr.Muzaffer  Altındaş
 

Prof. Dr. Muzaffer ALTINDAŞ | Resmi Web Sitesi